2008 Yazında Gürcistan: Savaşın Gölgesinde Bir Havalimanı
2008 yazının bir sabahında işe geldiğimizde, Gürcistan ordusunun Güney Osetya’ya girdiği haberini aldık. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra Gürcistan sınırları içinde kalan Güney Osetya ve Abhazya bağımsızlıklarını ilan etmişti. Rusya, burada yaşayanlara vatandaşlık vermiş ve “halkımı koruyorum” diyerek özellikle Abhazya’ya askeri barış gücü yerleştirmişti. Ancak bu kez durum farklıydı; sıcak bir çatışma başlamıştı.
Çatışmalar başlar başlamaz Avrupa’daki tüm havayolları uçuşlarını durdurdu. Ancak Azerbaycan, Türk Hava Yolları ve Ukrayna havayolları uçmaya devam etti.
Rusya’nın “hemen oradan çık” uyarısına rağmen, dönemin Gürcistan Cumhurbaşkanı, “Burası benim toprağım!” diyerek askeri operasyonu sürdürdü. Ancak Rus ordusu çok hızlı ilerliyordu. Gürcistan’ın askeri harekât merkezi olan Gori, başkent Tiflis’e sadece 60 kilometre uzaklıktaydı ve Rus ordusu yalnızca 1-2 gün içinde Gori’ye ulaştı. Batum’a kadar indiler. Hatta Batum limanına yanaşan ABD’ye ait 50 adet Hammer marka askeri araca el koyarak, alaycı bir şekilde Amerika’ya “teşekkür” ettiler. Rus hava kuvvetleri ise, askeri hedefleri yeni ya da eski fark etmeksizin bombalıyordu. Ancak ne Tiflis ne de Batum havalimlari vurulmadigi icin, bir miktar güvende hissediyorduk.
Savaşın ilk günlerinde önceliğimiz, aileleri güvenli bir şekilde ülkeden çıkarmaktı. Expat olarak orada yaşayan bizler, birkaç araç hazırladık. İçlerine su, yiyecek ve telsizler koyduk. Eğer Rus ordusu Tiflis’e girerse, bu araçlarla Azerbaycan sınırına doğru yola çıkacaktık.
Bu kaos ortamında havalimanını 7/24 açık tutmayı başardık. Dönemin Avrupa Birliği başkanlığını yürüten Fransa’nın Tiflis Büyükelçiliği, ülkedeki tüm AB vatandaşlarının güvenli bir şekilde tahliye edilmesi için bizden yardım istedi. Eski terminal binasını hızla tahliye operasyonu için hazırladık ve insanların güvenle ülkeden çıkmasını sağladık.Her şey yolunda gibi görünüyordu. Ancak bir sabah, THY uçağı kalkış için hazır beklerken, Tiflis Havalimanı yakınlarında bulunan eski bir uçak fabrikasına bomba düştü. Bunun üzerine Türk Hava Yolları da uçuşlarını durdurdu.
Birkaç gün sonra terminalde oturmuş kahvemizi içerken önce alçalan bir uçağın sesini, hemen ardından büyük bir patlamanın yankısını duyduk. Başımızı kaldırdığımızda pistden yükselen dumanları gördük. Biz Türkler, hiç düşünmeden piste koşup ne oldugunu anlamaya calisirken “Çılgın Türkler” ifadesini gerçekten hak ettiğimizi düşündüğümüz anlardandı. Neyse ki pist zarar görmemişti; vurulan yer, havalimanını çevreleyen beton çitin dışındaki eski radar istasyonuydu.
Böylesine zorlu bir ortamda, savaşın ortasında operasyonları sürdürmemiz nedeniyle CEO’muz Sani Şener bize “Kızılderili” lakabını takmıştı. Çünkü her şartta çalışmaya devam edebilme yeteneğimiz vardı.
Hayatta iki seçeneğiniz vardır: Ya içinde bulunduğunuz durumu kabul eder, mücadeleye devam edersiniz ya da ceketinizi alıp gidersiniz.
Mücadeleyi asla bırakmamanız dileğiyle…